1 Nisan 2010 Perşembe

Yaşam ve Bilge Paşaoğulları'nda...

Bir Çarşamba günü saat 18.30 civarı vardık Raleigh'e... Bekle bekle bir araba yanaştı. İçinde 4 kişi. 3'ü tanıdık biri yabancı. Hemen tanıdıklarla kucaklaşıp, tanımadığımızın yanından aldık soluğu. Ne de olsa ziyaretin bahanesi bu küçük adam. Arabada mışıl mışıl uyuyor kuzu... Nasıl sakin... Hemen arabanın en arkasında Emre Paşa'nın yanındaki yerimi aldım. Hülyacığımla Efe Paşa ortada otururken Onur ve Yaşam en önde kaynatmaya başladılar bile...Emre'nin bana bir sürprizi varmış, ama eve gidince söyleyecekmiş (karambole geldi galiba hiç söyleyemedi oğluş).

İlk gün akşam kısa bir Raleigh turu ve Chapel Hill'e varış. Bu arada North Carolina doğası, evleri, beyaz çiçekli ağaçları ile filmlerdeki Amerika burasıymış dedirtti bana. Düzgün biçilmiş çimler arasına oturtulmuş verandalı villalarda gözüm kaldı ne yalan söyleyeyim.
Hülya mis gibi sofra kurmuş Efe Paşa swing'e giderken biz de sofraya kurulduk. Biraz mızırdak bu Efe Paşa. Siz orada ben burada olmuyor, benim neyim eksik ben de masada oturacağım diyor durmadan. Alıyoruz, mis gibi kokuyor kerata :)))


Ertesi gün sabah uyanıyoruz, Hülya ve Emre okula gitmiş bile...Gelişlerini bekliyoruz. Biraz daha mıncıklıyorum Efe'yi . Hamur gibi zaten :))) Öğrenciler okuldan gelince ver elini gezmeler tozmalar... Arabada gümbür gümbür bir şarkı... There's a hole in the bottom of the sea. Efe hemen uykuya geçiyor. Kerata hız tutkunu, kırmızı ışıklarda durunca başlıyor ağlamaya. Kısa bir okul turu yapıyoruz. Chapel Hill UNC'nin etrafına kurulmuş bir öğrenci şehri. Kampüs mufteşem. Yine küfrediyorum karabahtım kem talihime. Onur da fırsatı kaçırmıyor, hukuk diye tutturmasaydın gelir burada okurdun mis gibi diyor. Hülya ile yakın oturmak nasıl cazip bir fikir, ah kafam ah...

NC'de bir de ilkokul tecrübesi yaşıyoruz. Emre Paşa'nın doğumgünü okulda kutlanacak. Kapıyoruz içecekleri abur cuburları, gidiyoruz okula. Tek katlı bir bina. Güvenlik sıkı, sınıflar tam bomba. Duvarlarda boş yer yok. Bebeler kıpırdak, gürültülü... Çok eğlenceli bir yer anlayacağınız... Emre'nin arkadaşlarından biri sen Emre'nin annesi misin? diyor. Hayır arkadaşıyım :))))



Akşam cici mamalar ardından biraz alışveriş turlaması. İlk defa Hülya çocuklarsız kalıyor. Konuşuyoruz, dertleşiyoruz iki dakikada. Kaşla göz arası birer de ayakkabı alıyoruz.




Son gün piknik yapıyoruz hep birlikte. Efe Paşa'yı temiz hava çarpıyor uzun bir uykuya dalıyor tospağa :))) Biz de yiyoruz içiyoruz sohbet muhabbet. Faize'nin Esra'sı, Nilay'ın Esra'sı ve Hülya'nın Esra'sı geliyor eşi ve biblo oğlu Yiğit ile. Biraz da onu mıncıklıyoruz. Nasıl kuvvetli maşallah. Parmağımı tutuyor bırakmıyor :))) İzinsiz koyuyorum resimleri umarım sorun olmaz. Zaten kimse de okumuyor blogu :))
Bengü geliyor sonra tam Emre Paşa "Diğer tanıdığımız insanlar neden gelmedi daha" diye ağlamak üzereyken. Onunla da hasret gideriyoruz, iki dedikodu paylaşıyoruz.



Gitme vakti... Evde ayrılıyoruz Hülya ve çocuklarla. Emre uyuyor, sızmış piknikten gelince. Efe Paşa'yı kokluyorum uzun uzun. Kucağımda uyumuşluğu var diyeceğim büyünce. Hülya ile veda biraz acıklı oluyor. O master'a gelirken de kötü olmuştum, arkasından ağlamıştım. Şimdi geri dönüyor yine ağlatıyor beni. Onur'la veda Greyhound'da.

3 güncük kalabildik. Bize kalsa geri dönmesek olurdu. Hülya ile Onur bizi sepetlemeye çalışmış olabilirler çünkü Efe Paşa'nın disiplinini bozduk sanırım :)))) Hık deyince kucak bık deyince türkü :))) O da biliyor ama bücürük yerine konduğunda hiç durmadı. Emre koca çocuk olmuş artık. İngilizce ağız dalaşında beni sınıfta bıraktı :)))




Böyleydi NC... Kısa, çok eğlenceli, çok hüzünlü...Her şey için teşekkürler Paşaoğulları ailesi... Biz çok eğlendik.