30 Ekim 2009 Cuma

Fasülyenin Faydaları

Böyle çikolatalar filan güzel tabii de blog başlığıyla uyumlu bir şekilde buradaki hayattan da bahsetmek gerekir değil mi?


DC'ye geleli iki ay 7 gün oldu. Daha gelmeden önce bir fizibilite araştırmasına girmemize rağmen gelip de bu DC ne menem bir şeymiş görünce bi şaşırdık. Efendim Amerika'nın başkenti pek sahipsiz bir şehirmiş. Zaten avuç kadar bir yer. Üç eyaletten toprak alıp bir de güzel baklava şekli vermişler olmuş size başkent. Gerçi sonrasında Virginia eyaleti "heyt uleyn! yedirmem torpağımı" dedi için ona geri vermişler parçasını, kalmış size baklavanın yarısı...





















DC fasülyeden bir eyalet olunca Amerika Büyük Millet Meclisi (Kongre olarak kullanıcam yadırgamayın. Biz Amerikallılar böyle diyoruz :)))) bu eyalete temsil hakkı vermemiş. Yani Kongrede bunların temsilcisi olamamış uzun süre. Şimdi de temsilcileri var ama oy hakkı yok adamın. Bütün gün oturup oturup geliyor akşam evine. Bizimkiler hiç değilse arada el kaldırıyorlar da aldıkları parayı hakediyorlar :)))

Eyalet avuç içi kadar oluduğu için insanlar çevre eyaletlerde oturup DC'ye okumaya çalışmaya gidiyorlar. Mesela biz beyimle Kuzey Virginia sakiniyiz ama okulum DC'de. Tabii hal böyle olunca gün içinde nüfusu 3-5 (farazi konuşuyorum haa bu bilgi kesin değil) çıkan DC'de gece inler cinler çift kale maç yapıyorlar. Bu başka vilayetlerin insanları DC'de vergi ödemiyor; daha doğrusu DC'ye vergi ödemeyi kabul etmiyorlar. Oysa, DC'de hizmet gırla... Sen metro ağını Virginia'dan Maryland'e uzat, her gün binen insanlar sana gavur muamelesi yapsın...

DC tabi bunun intikamını alıyor. Hepimiz mecbur gün içinde DC'ye adımımızı atınca başlıyoruz öpülmeye... Evler pahalı bir kere, ulaşım pahalı ve vergi oranı Virginia'nın iki katı...

Biz şehre gelip de bunu görünce bi şaşırdık tabi. Yeni evli bir gelin olarak 3 oda bir salon yayla gibi ev hayallerim suya düştü. Bir göz odamız var anlayacağınız hem de kelimenin tam anlamıyla :)))

Ama bu tek göz odayı kiralamak da kolay olmuyor tabi. Yaşam uzun uzun dolaşıp 3. derece amele yanığı olduktan ve şehri karış karış gezdikten sonra buldu evimizi. Geldim çağırınca, bir haftanın sonunda büyük ev hayallerim çoktan suya düştüğünden midir nedir bir sevimli geldi evimiz gözüme... Yani müstakbel evimiz...Sonra bu Amerikalılar tutturdular social security number deyü bir şey. Allahım daha adımımı atalı bi hafta olmuş ne social görmüşüm ne security... Gerçi security görüp görüp gülüyoruz Pentagon Alışveriş Merkezi'nde onu ayrıca anlatıcam ama bu security nedir yani??? Efendim bunların sosyal güvenlik numarası diye bir takip sistemleri varmış. Kim kredi kartıyla ne almış; nereye ne borç takmış hepsini izliyorlar ekrandan valla. Neyse sevgili eşim çıkardı kapı gibi bir belge alın size numara dedi. Meğer master yaparken çalışmış bizimkisi okulda :))). Gelirimizi de belgeledik. Yarın gelin deyip bizi sepetlediler.

Ertesi gün anahtarı alacağız diye topuklarımız popomuzu döverek koştuk geldik. Kadın bize dedi ki " aaa ben de size mail attımdı demincek. Şimdi birinizin sosyal güvenlik numarası birinizin de geliri var. O yüzden başvurunuz onaylanmadı". Hadi buyur burdan yak. Bir de öyle bir edayla söylüyor ki sanki sanırsınız acil serviste doktor da yakınımızın öldüğünü söylüyor. Tövbe tövbeeee... Kuyruğu kıstırıp nazik ev sahiplerimiz Aslı'yla Sedat'ın evine döneceğiz çaresi yok.

Sonra teyze bize olurunu söyledi yine yüzünde ölüm meleği doktor ifadesi... "2 aylık kirayı depozito olarak verebilirmişiz" ya da "Virginia'da mukim bir ev arkadaşı bulmamız gerekiyormuş". Yaşam'la birbirimize nasıl baktıysak kadın bu seferde bankacı edasıyla "bir dakika yalnız kalmak ister misiniz" diye sordu. Aval arkadaşım biz zaten Türkçe konuşuyoruz aramızda; anlıyor da sankim :))) O odadan çıkınca aldı beni bir gülme çünkü halimiz entel filmlerdeki çiftlere benziyor. Bankada mortgage başvuruları reddedilmiş de odada yalnız bırakılmış sonra da ilişkilerini sorgulamaya başlamış çiftlerin konu edildiği filmlere yani :)))

Neyse ki bizim muhasebemiz o kadar uzun sürmedi de evliliğimiz kurtuldu :PPP. Nursel Hanım hemen imdadımıza yetişti, geldi garantör olarak imzaladı belgeleri. Hatta bizim için pazarlık bile yaptı kira gecikirse diye. Canım sıkılırsa ev benim atlar gelirim diye takılmaktan da geri kalmadı :)))))


Bizim evimiz Virginia eyaletinin Arlington şehrinde efendim aşağıda görebilirsiniz. Bu bina bizim binamız :))) Aşağıdaki resim de binamızın karşısındaki pentagon row denilen alışveriş merkezi ve rezidans :)))


Devamı var....

29 Ekim 2009 Perşembe

Görülen Lüzum Üzerine...

Efendim tepkiler gırla... Niye kapattın blogu...Beni sen eklesene beni yorma...Yok şu mail adresine değil bu mail adresine at daveti... en bombası annemden... Ben bulamam ki blogu zaten mailleri nasıl okuduğumu da unuttum :))))))

Zaten hepsi Selen'in suçu...beni SUY'luğumdan beri de sevmez bu... Tutturdu kapatalım blogları millet gıcık olsun deyüüü...

Neyse buyrun okuyun efem emrinize amade blogum. Ama hala sadece çikolata meselesi var:)))

25 Ekim 2009 Pazar

Ahhhh çikolatam...Ahhh çocukluğum...

Ortaokuldayken Çağlar diye bir arkadaşım vardı. Hani kızların çiftler halinde dolaştıkları, kol kola tuvalete gidip kantine indikleri dönemler...Ben bu kol kola meselesini de pek sevmezdim de hani böyle yakın arkadaşı olmayanlara bir tuhaf bakıyordu toplum o dönemde :))))

Her neyse Çağlar'la bir gün kantine indiğimizde yeni bir çikolata geldiğini gördük ve deneyelim dedik. O günden sonra hemen her teneffüs gidip bu çikolatadan almaya başladık. Zil çalar çalmaz sınıftan ok gibi fırlıyorduk -kol kola hadisesi sona ermişti çok şükür- ki beş dakikalık teneffüsümüz var sıraya girmeden çikolatamızı alalım ve tadını çıkara çıkara yiyelim. Bütün harçlık bu çikolatalara gitmekteydi anlayacağınız.

Bir sabah kantinci amca bize "yok" dedi "kalmadı"... Ertesi gün de...sonraki gün de çikolatamız yoktu... Sonunda itiraf etmek zorunda kaldı. Artık gelmeyecekti...O zaman yaşadığımız hayal kırıklığını anlatamam.

Çikolatadan bir süre sonra Çağlar da beni terk etti . Sınıftan daha popüler bir kızın en iyi arkadaşı olmayı tercih etmişti. Enti püften bir sebepti küslüğümüz...ve uyduruktu barışmamız... Bir sene sonra okul değiştirdi Çağlar...Üniversitede bir iki kere görüşmeye çalıştık ama küslük pek çok şey götürmüş barış pek yüzeysel kalmıştı...

Ben hep bu çikolatayı aradım 14 yaşımdan beri. Başlarda adını hatırlıyordum ama sonradan o da silindi zihnimden... "Hani böyle çikolatayı eritip incecik dökmüşsün gibi. Öyle parçalardan oluşuyor" Sabırla ama anlamaz gözlerle baktı millet bu yaşıma kadar..

Pentagon City'deki evimizin önünde World Market diye bir dükkan var. (Dükkan ya, ne komik bir kelime) Dün World Market'ta gezinirken dünyanın değişik köşelerinden Amerikalıların zevkine sunulan lezzetler arasında kütttt diye çarptı çikolatam beni...


Adı Flake...mişti. O kadar da bilinmedik bir marka değilmiş aslında. Meşhurmuş resmen. Ama ben onun adını hatırlarken bilgisayarla bu kadar haşır neşir değildim. Bilgisayarla samimiyetim arttığında ise artık onun adını hiç hatırlamıyordum.




Sevincime Yaşam pek şaşırdı. İki tane kaptım eve geldim. O mu acaba diye ambalajı yırttım vallahi o... Flake bana iyi geldi. İlk defa burada, gavurun ilinde, bulunmak beni memnun etti. İlk defa Türkiye'den ayrıldığıma sevindim. Türkiye'deki çocukluğum Amerika'da burnumun direğini sızlattı.

Hayatta en çok korktuğum şeylerden biri ucunu açık bıraktığım halkalar... Küstüğüm, koptuğum ve bu yüzden görüşmedeğim insanlarla bir daha görüşemeden ölmek. Flake'i buldum tadı hala küçüklüğümdeki gibi... Ahhhh bir de Çağlar'ı bulabilsem...

Bilge





Resimler: http://www.chocablog.com/reviews/cadbury-flake/

20 Ekim 2009 Salı

İlk not

Bugüne kadar bir sürü insanın blogunu okudum...okudum...okudum ve dedim ki benim niye bir blogum yok. Hem okuması eğlenceli hem de taaa buralardan taaaa ülkeme birden fazla insana en kolay bu yolla seslenebilirim.

Şimdilik olgunlaşmamış bir blogumuz var. İki de yazarımız var. Yaşam ve Bilge...

Haydi rastgele...